Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum’un 26 Mart 2016 tarihinde Burdur Şubesi’nin İl Divan Kurulu’ndaki konuşmasının bir bölümü üzerinden başlatılan ve derinleştirmek için yoğun çaba sarf edilen algı operasyonuyla ilgili olarak kamuoyunun doğru bilgiye sahip olması amacıyla açıklama yapma zarureti doğmuştur.
Atilla Olçum’un konuşmasını “Atatürk Düşmanlığı” patentiyle süfli amaçları için kullanışlı hale getirmek ve bu çerçevesiyle maksatlı habercilikle kamuoyuna sunmak için azami gayret gösterilmektedir. Bu hokkabazlığı “kışkırtıcı ve kutuplaştırıcı gazetecilik” adına güncel bir örnek olarak yakın dönemde gazetecilik eğitim ve öğretimlerinde kullanılabilecek bir numune olarak görüyoruz.
Habere, daha doğru bir ifadeyle, kimisi için “iftiraya”, kimisi için “birikmiş hasede” konu edilen konuşmanın ilgili bölümünde, hatta bütününde “Atatürk” ismi bir kez dahi yer almazken, toplumun dikkatini çekmek ve sendikamıza yönelik kamuoyu tepkisi oluşturmak için “Kemalist ideoloji” kavramını müflis tüccar aklıyla tevil ederek “Atatürk”e eşitleyenlerin, konuyu sosyal medyada bu minvalde anlatan ve aktaranların ahlaklarını yansıtan cümleleri, “eğitim” noktasındaki “reform” ve “müfredat” kapsamındaki “değişim” teklifimizin doğruluğunu bir kez daha net bir şekilde ortaya koymuştur.
Kökü dışarıda, ucu, operasyon maksatlı ülkemizde olan, ahlaki erozyon taciri TV kanalı ve o kanalın ekran yüz(süz)leri başta olmak üzere, bugünlere dair hazımsızlıkları herkesçe bilinen kesim ve kişilerin, “mal bulmuş mağribi” deyiminin tarihsel çerçevesini haklı çıkaran tutumlarına kaynaklık eden konuşmanın içeriği bire bir “…Yaklaşık 100 yıl boyunca bu ülkenin özellikle de eğitim alanına sirayet etmiş Kemalist ruhu, Kemalist ideolojiyi müfredatımızdan ciddi bir şekilde arındırıp medeniyet değerlerini içselleştirmiş bir müfredatı bu ülkenin en büyük sivil toplum teşkilatı olarak ortaya koymamız gerekiyor. Bakanlık ve siyaset üzerinde ciddi bir baskı unsuru olarak da bunu takip edip üzerimize düşeni yapmamız gerekiyor ve inşallah işimize yolculuk konusunda da ulaşabileceğimiz bütün alanlara ulaşıp bu mücadeleyi sürdüreceğiz…” şeklindedir.
Eğitim sistemine ve müfredatın içeriğine dair bilgi düzeyi kapsamlı olanlar bir tarafa, bu konuda bilgi sahibi olmayan herhangi bir kişi dahi, “eğitim-müfredat-Kemalist ideoloji” üçlemesini içeren bir cümlenin, Mustafa Kemal’in şahsıyla alakalı değil, onun üzerinden geçinmeyi huy edinmiş, onu kullanarak eğitim sistemini tesviye aracına çevirmiş ve müfredat üzerinden vesayeti sürdürme kurnazlığına alışmış olanlara dönük olduğunu anlar.
Atatürk bahane, Kemalizm üzerinden imtiyaz şahane
Kurumsal düzlemde Mustafa Kemal Atatürk üzerinden ülkeyi sömürmeye alışmış olanların, bireysel olarak bu ideoloji üzerinden bedavaya elde ettiği imtiyazı kaybetmiş olanların ve taşeronlarının Atatürk’ün ve ilkelerinin değil, kendi kaybettikleri dünyalıklarının mücadelesini verdiklerini biliyoruz.
Bugün eğitim sistemine yön veren ve müfredatın ruhuna referans oluşturan “Milli Eğitim Temel Kanunu”nun 1971 muhtırasının etkilerini sürdürdüğü 1973 yılında yürürlüğe girdiğini bilmek gerek. Söz konusu kanunda en kapsamlı değişikliklerden birinin de 1980 darbesinin siyasal düzlemde etkisini sürdürdüğü 1983 yılında yapıldığını göz ardı ederek Mustafa Kemal üzerinden “medeniyet değerlerini içselleştirmiş müfredat” teklifimizi, “vurun abalıya” formatıyla haberleştirmesini, birileri için “cahillik”, birileri için “hinlik”, birileri için de günün fırsatı mesabesinde “oportünistlik” olarak değerlendiriyoruz. Diğer taraftan, eğitim sisteminin ve müfredatının “medeniyet değerleri merkezli” olması noktasındaki teklifimiz, ilk defa söz konusu haberlere konu edilen Burdur İl Divan toplantımızda deklare edilmiş değildir. Eğitim-Bir-Sen olarak, kuruluş tarihimiz olan 1992 yılından bu yana eğitim-birey ilişkisinin biçimlendirilmiş “vatandaş” temalı değil, yetiştirilmiş “insan” temalı olması gerektiğini dile getiriyor; bunun için de vesayet aparatı olan Kemalist ideoloji bağlamlı müfredat yerine herhangi bir ideolojik referans içermeyen, medeniyet değerlerine dayalı ve o değerleri içselleştirmiş sistem ve müfredat için akademik çalışmalar yapıyoruz. 1992’den bu yana sayısız kez deklare edilmiş kurumsal tekliften ve bu teklifi somut uygulamaya dönüştürmek için gerçekleştirdiğimiz çalışmalardan bihaber olanları, “öğrenme-haberleştirme” odaklı 1992’den 2016’ya geçen yaklaşık 24 yıllık gecikmelerini, gazetecilik/habercilik anlamında merhamet ve iyi niyet merkezinde “üç maymun” mottosuyla açıklamak ve “sizin yeni mi haberiniz oldu” sorusuna verecekleri cevabı beklemek durumundayız.
Ayrıca, “medeniyet değerlerini içselleştirmiş müfredat” tanımlamasının ve buna dayalı teklifimizin, Mustafa Kemalin -Kurtuluş Savaşı’nın/Kuruluş Sürecinin liderliğine taşıyan- fikri zemininden firar ederek “Kemalizmin esaretine düçar olanları” ve “Mustafa Kemal’i özlemle yeniden kurmak istedikleri vesayet sisteminin bekçiliğine indirgeyen aymazları” rahatsız etmesi son derece doğaldır. Çünkü hem istedikleri “vesayet” hem bu sayede elde edecekleri emeksiz sefahat hem de sahip olabilecekleri fikri sefaletlerini gizleyen “sanal asalet” umudunu kaybedecekler. Ancak, “medeniyet değerlerini içselleştirmiş müfredata” Mustafa Kemal’in de karşı çıktığı algısını oluşturmayı nasıl düşünebilirler. Böyle bir algının “Mustafa Kemal’in medeniyetimize ve onun değerlerine” karşı olduğu gibi bir kanaat oluşturmaya neden olacağını nasıl düşünemezler. Düşünemezler, çünkü onlar için Mustafa Kemal’in ne düşündüğü değil, kendi düşüncelerini somuta, hayallerini menfaate çevirirken ne kadar katkı sağlayacağı önemlidir. Mustafa Kemal’i, “Kemalizm” ile ilişkilendirme telaşının ve temaşasının arkasında da bu “kurnaz Kemalizm gladyatörlüğü” yattığını gayet iyi biliyoruz.
Mustafa Kemal’in “Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” çağrısı ile Milli Eğitim Temel Kanunu’nun ikinci maddesindeki amaçlar arasında bağlantı kurmanın imkânsızlığını görmemekte direnenlerin, “Kemalist ideolojiye dayalı müfredatı” Mustafa Kemal’in mirası/emaneti gibi göstermeleri de bu müfredatı/sistemi medeniyetimize ve değerlerine dayalı müfredat/sistem inşa ederek hükümsüz kılmayı birincil hedefleri arasında gören Eğitim-Bir-Sen’i hedef göstermeleri de, hedeflerine ulaşamayacaklarını anlamanın oluşturduğu cinnet halinin hezeyanından ibarettir.
Bu hezeyanın sahiplerini üzecek, gerecek, yalan, iftira ve algı operasyonlarına tevessül ettirecek heyecanı üretmek, değişimleri yönetmek, ülkemizi ve milletimizi “Yeniden Büyük ve Güçlü Türkiye” hedefi noktasında hızla sonuca ulaşmayı getirecek “medeniyet değerlerini içselleştirmiş müfredatı inşa etmek” ve “Kemalist ideolojiye dayalı müfredatı ilga etmek”, Eğitim-Bir-Sen’in kuruluş amaçlarının, milletimizin de vesayetten kurtuluş ve medeniyetle yükseliş kulvarlarının öncülleri arasında yer almaktadır, yer alamaya da devam edecektir.
Saatleri ileri aldığımız şu günlerde, yıllar öncesinde kalanların varlığını unutmadan; Atatürk sonrası tek parti zihniyetinin tahakküm ürünü “Kemalizm” ideolojisini Atatürk’ü koruma kalkanı yaparak eğitimi endoktrinasyon aracı yapanlara müsaade etmeyeceğiz. Alkış beklemediklerimizin kış kışlarına da gelmeden, Kemalizm’in, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası olmadığını, bunu gizlemek için Eğitim-Bir-Sen’i can simidi yapmaya çalışanlara fırsat vermeden tüm tarihi tecrübemizi içine alan “atası ve ecdadıyla barışık” yeni bir nesil için mücadelemizi sürdüreceğimizi bir kez daha yineliyoruz.
Kamuoyunun bilgisine, Mustafa Kemal’i kirli hedeflerinin ve kampanyalarının koruma görevlisi haline getirme telaşı güdenlerin –eğer varsa- habercilik ilgisine saygıyla sunarız.